22 Nisan 2011 Cuma

Yalnız Kaldığım Zamanlar

Yalnız kaldığım zamanlar,


bu ne kadar canı sıkkın diye,


aralarında konuşur durur,


bana baktıkları zaman insanlar.


Alfabesi yeni yazılmaya başlanmış olup,


prova aşamasında,


kendini tarif etmede de,


aksanı oluşmamış,


kekeme bir dil gibiyim.


Nerede bizde bu kadar dolu dolu,


isyankâr, söz vermiş, imge, cümle...


Arka kapıları zorladığım,


dağ başına açılan yemek kuyruğu gibiyim.


Yerinde bayağı beklemiş,


ama daha bayatlamamış rızkı,


kısmetimin.


Yalnız kaldığım zamanlar,


bu ne kadar canı sıkılmasın diye,


oturur durur karşıma insancılar.


Çay bahçesinde,


ikiden fazla gittiğim her yerde.


Garsonlar, komiler,


patrona çalışan asgari ücretliler...


Kalemimi tutan üç beş yazılı kötü ses ile,


bana yine sağırlığımı dinletecekler.


Nerede sizde bu kadar,


beni babam gibi dövecek,


cennetten çıkma sille, tokat,


biraz da nasihat?


Annesinin dizi dibinde,


gece olmasına bir dönümlük dünya kala,


yorganı boğazının tâ ilerisine çekmiş,


korkak gibiyim...


Yerinde bayağı beklemiş,


ama henüz dağılmamış,


kelime-i şahadetim.


Gözlerinden istifra etmeye hazırlanan,


kara bir bulut gibiyim.



Neyzen Emre TOMBUL

12/04/2011

31 Mart 2011 Perşembe

KIRILMALAR

Penceremizdendi ilk dışarıya açtığımız gözlerimiz.
İki gül parantez arasında dünya gibi mahallemiz.
Ağabey ve ablalarımızın,
anne babalarının sözünü hiç dinlemeden,
ortaklaşa ısırdığı elma şekerindendi,
dilimin kıpkızararak söylemek zorunda olduğu kelamları.
Ne tepeler vardı yıldızlara tepeden bakan,
elinde bir kâğıt bir de kalem neyzen şairin,
birkaç kilo kar erirken üzerimize,
nasıl ağladığını gördüm şiirimizin.
Ne denirdi aynı karakterin,
serüven serüven gezmişliğine?
Evimin en tenha köşesinden,
kimsin senleri düşünürken ben.
Penceremizdendi ilk.
Kapım dışarı Allah'ın güneşi kırıp,
üzerime saldığı o üç renkleri.
Kırmızı, sarı, mavi...
Erteliyor yarına bütün acelelerimi.
İlk katranı yerleştirdikten sonra ciğere,
Kovaladığımız,
dumanız.
Martta güneşin vurduğu her yer bize bahar.
Bu yaşı benden sonra bize kim yapar?
Çöplüğümden koparılırken, sabah mıntıkasında,
dışından sıkılamayan ellerde ilk kez sen,
iki gül parantez arasında,
sigarayı, seni,
dünyaca bırakma zamanı...

Neyzen Emre TOMBUL
29/03/2011

Kâbuslarımı Kapattım


Bekliyorum.


Haberi yok ki, beklerken bekletiyorum.


Hisar'ın öznesini yutmuşuz başlarken cümle, söze.


Bekletiyorum.


karşı kalede burnuna hıçkırık çeken bir kadın,


yüklemini unutmuş adının.


Gördüğüm kimsenin yüzü,


yabancı değil artık,


soru işaretleriyle dolu sohbetimin.


Bilirim, geç yattığım zamanlar sana,


hâlâ kâbusunu görmekteyim.


Yürüyorum.


Görücü usûlü taktığı papuçları vuruyor ayacığımı.


Ah bu dalak ağrısı,


Birilerinin hep dinlenmek üzere bıraktığı yerden topluyor,


koşar adımlarımı.


Duyuyorum.


Şimdi bir yerlerde yapmak istediklerimizi


gerçekleştiriyorlarmış.


Çokça bir gülüş


ama nasıl da gelmişti.


Dudağımın esneme payı yoktu,


ertelenmişti.


Sıcak yaz günlerinde,


rüzgârın ağaçları ıskaladığı ıslığı,


yaprağı intihara düşürürmüş.


Bunca yıl aslanlar gibi tuttuğum nefesinle,


duydum!


kaç yunus boğulup,


karaya vurarak ölmüş...


Gidiyorum.


Haberi yok ki,


ulaşabilmeyi becerebildiğimiz her yer


meğer


ayağımıza gelirmiş.


Gördüm.


Önümde ilerleyen kaç sevdalı


ihtiyarı genci


kurda kuşa yem olup öldü.


Durdum.


Sağıma soluma bakındım.


Kendini ısıtamayan,


aç, susuz, titrek bir kulübe buldum.


Tek battaniye üzerimizde,


geç kaldım yine uykuna dalmaya,


sana.


Düşü(m/n)de, üzerimden çaldığın battaniyem,


hissettim.


Soyadımın aynısı bebeğin,


zatürreden ölümüne sebep oldu.


Bilirim,


açığa alındığı zamanlar sırtım,


hâlâ kâbuslarını dinlemekteyim.


Gözlerinin kapalı gördüğüne yazılmıştı her şey.


Televizyonu açık unuttuğun akşamlarda,


son gösterime giren korku filmleri,


odanda ilk kez oynuyordu.


Bundan sonra anlatabileceklerim,


bizimle sınırlı.


Zaman yiyerek ömrümüzü kalırken hayatta,


sabaha doğru,


ilk kahvaltıma acıkıyorsun.


Ara sıra tutmayı kaçırdığım orucun,


Ağladım.


Kaç Somalili sarışın çocuğun,


açlıktan ölümüne sebep oldum.


Bilirim,


iki ayrı başım;


biri çakır,


diğeri beş para etmezken,


geç yattığım zamanlar sana,


Kâbuslarını kapattım.




Neyzen Emre TOMBUL


02/03/2011

9 Şubat 2011 Çarşamba

YUKARIDAKİ EVLER


Dün gideceğiz, istediğimiz her yere.
Beş sokak dolusu geçeceğiz birkaç kişi,
zamanın tersine, ileriye,
kucak dolusu heyecanımız.
Yarın olacak dün gösterecek,
kartalın güneşe çırptığı alkışları.
Dün göreceğiz istediğimiz herkesi.
Beş otoban dolusu geçeceğiz,
tek otobüs, birkaç kişi,
zamanın tersine, ileriye.
Şile-Alacalı köyünden, Allah'ın en saf haliyle duran,
sağını solunu yeni ezberlemiş bir Abbas Ali olacak.
En içten sözleriyle harman yerine doğru gelen,
neyzeni bekleyecek...
Kucak dolusu haberlerimiz.
Yarın olacak dün gösterecek,
Kaf Dağı'nın sandal ağacından atlayan,
Anka'nın denize çırptığı alkışları.
Dün geleceğiz yetişemediğimiz her yere.
Beş patika dolusu geçeceğiz,
tek kağnı birkaç kişi,
zamanın tersine, ileriye.
En sevdiklerimizi defnedeceğiz,
Allah'ın en cesur haliyle,
yeni beklemelere...
Kucak dolusu özlemimiz,
yarın olacak dün gösterecek,
şahinin gökyüzüne çırptığı alkışları.

09/02/2011
Neyzen Emre TOMBUL

20 Ocak 2011 Perşembe

GÖLGESİ GÖLGEMİN

Gölgem, geç gel biraz peşimden,

az yetişmeyiver bana,

dur, yavaşla ben hızlanırken hızla,

mesafemizi tut aklında.

Bir arayışta ki neyzen,

önce bulmaman gereken,

kuytu köşeleri,

huzurevlerini,

mezarlıkları dolaş sen.

Öyle bir yağıyordu ki yağmur,

kimliğimi seriyordu ayaklarının altına.

Ayrımış bölgede de,

tek bir satır yazmıyor,

izini sürebileyim toprağa.
Bin tane dünya sığarken güneşe,
sarı saçlarımın bir teli bile giremedi,
annesinin elini öpmeğe, evine.
Gölgem, geç gel biraz peşimden,
az yetişmeyiver bana,
aramıza da alma kimseleri,
onlar beni sevemez.
Beni sevemeyen, seni gıcık eder.
Sabahları ağlayarak gider işe uykuların.
Doğrularımı öldürür yalanları.
Sokma aramıza bu gece uçuşlarını.
Sigaralarını da içme onların,
ben fazlasıyla içmekteyim zaten,
sana ikramlarını...
Sen de keşke rakımı paylaşabilseydin,
alkolsüz tarafından,
bir kadeh de olsa benimle.
Rengini gösterirdim bir elim sayısınca dolu,
arkadaş masamızdaki en iyi parmağıma.
Gölgem, geç gel biraz peşimden,
mesafemizi tut aklında.
Bir arayışta ki şair,
ondan önce bulmaman gerekir.
Sağ elimi de tutmayı bırak.
Enstrümantal bir şiir yazacağım ben.
Al öteki elimi,
at, köpek, yılan, tavşan yap duvara sen.
Az yetişmeyiver bana,
mesafemizi tut aklında.
Gözüm yine bak, birine dalıyor.
Akrep akşamüstlerini yattığı yerden karşılıyor.
Hep bu mevsimde, bu saatlerde,
kapılarım tırmalanır.
Gölgem, evde olmayıver sen bu sefer.
Aklıma düşer sonra firarları,
kendim üzerine sürmeme rağmen gemileri,
trenli vagonları.
Dün hep bugünden güzeldi sende.
Geçmişin en güzeliyse,
daha dünyaya inmeden,
Tanrı'ya verdiğim sözdü bende.
Şimdileri bir heykel gibi,
Aşiyan Parkında oturmada aslım.
O kadar yüksek idi ki,
kaçamakta çığlıkları,
düşündüğümü duyamadım.
Her gece yıldızların sabahında,
çiğneyerek gölgemi,
hayata biraz yaşam katmaya gider,
doludizgin çocuklar.
Gölgem, geç gel biraz peşimden.
Bir arayıştayım ki ben,
benden önce bulmaman gereken,
kuytu köşeleri,
huzurevlerini,
mezarlıkları dolaş sen.
Dur, yavaşla ben hızlanırken hızla.
Mesafemizi mi?
Unut gitsin aklında...

20/01/2011
Neyzen Emre TOMBUL

Takipçiler

Blog Içi Ara