28 Aralık 2009 Pazartesi

DUYDUM

Çığlıklarını ezberletiyor benden daha genç, uzun kalın bir adam.
Yalnız benim duymamı ister gibi.
Çarşafları dişliyor, kemiriyor tırnak darbelerin.
Senden artanların seviyor sana bakmalarımı.
O kendinde değildi diyecek anamın üstüne ettiğim bütün yeminler.
Şarkı sözüydü,
şiir olmuyor kalemlerimle çiğnettiğim defterler.
En çok beni doğururdun o zamanlarda sıfırlarının atıldığı.
Sene ikibindokuz küsürü.
İçme yasağı var dört duvar arasında seni beni.






NEYZEN EMRE TOMBUL
29.12.2009 00:34

24 Aralık 2009 Perşembe

DOKUZ ADAM


Kapanabildiğim kadar kapandım kendime.
Yerim kendim arkam dolu.
Bir kedi fare oyunu aşk, acı, özlem dolu.
Dokuz adam yanındaysam bir de ben hepimizin sevdiği kadın hiçbirimiz yalnız dolaşamıyoruz saçı en uzunumuzla ki ben biraz şanslıyım diğer benden kısalara.
Yine de mahkumum deniz kenarındaki lokantada saçı boyalımız karşısında yemek yemeğe dokuz adamla bir tabakta.
Bir bardakta dokuz adamla.
Yarı geceden sonra rengi boyalımız, dokuz adam, ben bir yatakta.
Adamlar dokuz.
Dolanabildiğim kadar dolandım kendime yerim aynı.
Gözlerim dikenli yolların kenarında her gün dokuz canını tek tek öldüren sarı kedinin intiharında.
Dokuzuncu kattan çakılıyor her seferinde çakar sokağının kaldırımına.
Kadınlar geleceği sever, ne sever, son gördüğünü biraz daha, kime göre dokuz adamlara.
Kimden daha az sever peki, senden sonra girenden
Nereden çıkarttım, şairliğimden. 



NEYZEN EMRE TOMBUL

3 Aralık 2009 Perşembe

ATEŞTEN GELİYORUZ

İki rekabet bir yol ve göz. 
Kırıklığın A bir çağrısı. 
Yemincemeler sorgulu sularda lipsoz sokması! 
Dem sesleri tükenmek üzere neyzenin. 
Neyzenim demi kimleer gibi, geldi buldu sevgili beni. 
Şair dalında sevmeli çiçeği, 
şairliğimse denizleri içmiş su üstünde bedeni. 
KALMAK BAZEN SON BULDUĞUN YERDE. 
Bir ip iki cambaz. 
Yeşilden boyalı seyreder göz, durması alışverişlerin! 
Sivri biberler ilk ısırıkta temiz, dibine doğru acıyor. 
Kucakta kefenlerin çıyan açılımları! 
Ateş toprağa geçti, yangındanız artık biz. 
Şairim dedim kimseleer gibi, buldu geldi bir sevgili beni. 
Neyzenliğimse; sazlığında öpmektir kamışı. 
DURMAK BAZEN SON GÖRÜNDÜĞÜN YERDE.  

NEYZEN EMRE TOMBUL

03.12.2009 21:40

30 Kasım 2009 Pazartesi

KAÇIP GİTSEYDİN


Kaçıp gitseydin bir dinlenme molası,
umurumu da götürürdün yanında.
Özlemin de olmazdı o zaman.
Nefsim kör olur,
çalmaz söylemezdi.
Kaçıp gitseydin bir kuşluk vakti,
genzimden çıkan sese güvenip.
Uykularım kör olur,
görür göstermezdi.
Kaçıp gitseydin güneş saklanırken henüz dinlenmişliğime,
gece başa alıp sarıp dururdu.
Dünyaya bana.
Kaçıp gitseydin rüzgarı da arkana alıp,
deniz ölünü getirirdi sularıma.
Umurumu da.
Özlemin yalnız hasat aylarında,
çalar söyler,
nefsim son defa.

NEYZEN EMRE TOMBUL

20/11/2009 20:59 - 30/11/2009 23:48

28 Kasım 2009 Cumartesi

NE ÇOK SEVERDİN

Kardan maske kumdan elbise.
Bir yer sofrasında tek tencere.
Bir çok kaşık, biraz dudak.
Bir şiir var çorbanın içinde.
Aynadan yüz, aynısından üçüz.
Ne dertler var ana rahminde.
Kardan maske kumdan elbise.
Ne çok severdin rüzgarın soymasını seni!
Bir çıplak teni,
nasıl örterdin bekaretini.
Uykudan yastık, geceden perde.
Ne çok severdin yatağına misafiri.
Kardan maske kumdan elbise.
İsmin yine çok eşli bir bestede.
Ne çok severdin arızaya uğramış notaları.
Boş donanımları,
transpoze edilmiş şarkıları.
Nasıl özenirdin adına yazılan eksik cümlelere.
İsmi hiç duyulmamış şair ölülerine.
Kardan maske kumdan elbise,
gel bir şiir yazalım seninle.
Poyrazın esmediği bir günde elbiselerin üzerinde olsun.
Adın son satırda.
Kardan maske kumdan elbise.

NEYZEN EMRE TOMBUL

30/05/2008

CUMARTESİ

Çok zaman oldu ney üflemeyeli.
Yazmayalı can çekişen bir aşk şiiri.
Kalem unuttu el yazımı, dokunup okşamalarımı.
Kamış başpare altından yüzüme bile bakmıyor.
Günlerden cumartesi.
Dün geceden beri.
Karşı kıyının şampiyon takımın arabaları.
Komaları çiğnenmiş nodülü azmış kornaları.
Bizim kıyıda denizin hemen yakınında martıların bir altında,
Hafız Burhan edasında.
Re üzerinden genişliyor.
Balıkları yemliyor kürdili hicazkar.
Günlerden yaz üzerinden cumartesi.
Dün geceden beri.
Yazılmıyor bu mevsimde cumartesi eşliğinde büyük bir aşk şiiri.
Çok zaman oldu aşık olmayalı,
bitik bir aşk şiiri yazmayalı.
İçten sabaha geçkili,
zirgüleli hicaz taksimi yapmayalı.
Hey Aşıklar!
Mum ışıklı sofranızdan,
birbirinizin gözlerine bakarken otlandım.
Fısıldaşmalarınızı duydum.
(Kavgalarınızı ayırmadım.)
Sevip ayrıldığınız günü biliyorum.
İki kişi sevişemediniz hiç.
Haftanın altı günü ben ortanızda uyudum,
Cumartesi hariç!
Şiir çocuklarım hikayelerinizle beslendi büyüdü.
Erkek olanlar askerliğini bile yapıp geldi.
Günlerden, gecelerden yaz içerisinde bugün, yarın, öbür gün.
Haftada yedi çekiyor Cumartesi.
Üflenmiyor ney,
kulakta çoklu sivrisinek senfonisi.
Yazılmıyor sayfaya hapis bir aşk şiiri daha.
Cumartesi günü ve gecesi.

NEYZEN EMRE TOMBUL

30/06/2009 14:29

BİR REKLAM

İnce telli saçların içtiması daha kolay oluyor.
Ezber ezberliyor.
Hafızan bir ceviz ağacının meyvesinden düşüyor,
aşağıdan çekene.
İnce telli saçların vefakarlığı da daha başka oluyor.
Başla sarılıyorlar bildiklerine ezbere.
İnce telli saçların tarağı da olmuyor.
Bütün olmamaklara bir ince tel şiir.
İnce telli saçlar için.

NEYZEN EMRE TOMBUL

27/07/2009 01:35

KRALİÇE ELMA


İşte o elma!
Kraliçe elma.
Bir çıtırın elinde küçülmeye devam ediyor.
Saatleri kemiriyor diş darbeleri.
O elma!
En kırmızı.
Çıtırın elinde gözlerime fotoğraf çektiriyor.
Elmanın karşısında bir erkek iki kız elmaya laf atıyor.
Çıtır elmadan yana kendi cümlelerini kuruyor.
O elma.
Canı çıkmış.
Sübyanın ağzında geviş getiriyor.
Çıtır elmadan tarafta sigarayı sevmiyor.
O elma!
Kraliçe elma.
Bir çıtırın elinde gözlerime ne pozlar veriyor.
Kraliçe elma çıtırın elinde yenmeye bitti.
Karşı taraf şimdi elmadan yana.
Elmanın sohbeti ruj dudakta sona gitti.

NEYZEN EMRE TOMBUL

12/10/2009 15:09

27 Kasım 2009 Cuma

SEVDA SÖZLERİ



Tanımadık bir elin yaktığı sigarasını yavaşça çekerken kendisine,
gözlerinin karar perdesi okşayarak notaları inerken yedene,
misafir bakışlarım ilk bakışın uzunluğunun telaşı içerisinde,
zinadan uzak,
en iyi bildiği işi yapıyordu!
Tanımadık bir elin çıkarttığı ayakkabısını yavaşça iterken kendinden,
otuzsekiz numaralı bütün ayakları gölgede bırakan o on bordo bereli ayak parmaklarını!
Gördüm sonunda!
İlk bakışın uzunluğundaydı dilin oruç tadı!
Canım acıdı.
Tanımadık bir eli sıkamadım o günden sonra.
Hepsi ilk bakışımın uzunluğunda,
başımı, sağa sola çeviremememden.
Misafire hoşgeldin demek,
benim yolda bulduğum aşkların parasını peşin ödemek.
Tanıdığım, okuduğum biraz Cezmi Ersöz 'kızılderili' psikolojisi.
Şiirin devamını, okuduğum, tanıyamadığım,
bulabilirsin bir sevda sözleri klasiği kitabında,

Cemal Süreya.

NEYZEN EMRE TOMBUL

10/11/2009 23:41

...TÜRBANI SARDIM RAKIDAN YARAMA...


Yıllar sonra şimdi.
Özel dikilmiş bir türban oturuyor karşımda,
ki içi bomboş.
Ben türbanla birlikte varoş meyhanede rakı içiyorum.
Türban da içiyor.
Yalan söyler miyim hiç,
ben dolduruyorum o belini getiriyor.
Hemen yan masadaki hıyar,
gözleriyle türbanın mezelerini yiyor.
Türban meyve öncesi rakıya naz yaptı.
Alkol sonrası aynı tarih,
o sabah.
İki ahmak.
Yatağıma genç bir taksi tutsak.
Tutsak bir taksi,
gündüz tarifesi.
Babamın bana bıraktığı yatağına.
Yastığın birini atıp türbanla ben,
ben türbanla yatıp kalkmasak.

NEYZEN EMRE TOMBUL

10/11/2009 13:58:07

AZ VAKİT VAR

Akşam güneşi engüzeline vuruyor yine.
Torpilli helal para girmiş bir evin penceresinden bölünmüş yansıyor denize.
Azdan daha az vakit var,
bir şiirin bitmesi kadar.
Karakarganın daha yükseğe çıkması lazım ağzındaki cevizi kırması için.
İftara az vakit var,
azdan daha az,
bir nefesin çekildiği kadar.
Yapılır bir program,
akşamdan ıslatılır sabah.
Son sözler söylenip geceden hazırlanır yarın.
Bitirir koca bir gece yine günü,
geceler biryere kadar yaşanır memurlar için.
Kuşluk vakti bir horultuyla irkilir şair,
neyzen işten yeni gelir.
Az vakit var,
azdan daha az,
temiz bir uykuya dalabilmek için.
Gün biryere kadar yaşanır akşamdan kalanlar için.

NEYZEN EMRE TOMBUL

08/11/2009 22:16:01

24 Kasım 2009 Salı

OJELERİNE SOR


Sen gözlerin kapalı,
gözlerin kapalı tattırdılar sana her şeyi.
Kapalı yaşadın ilk aşkının beden eğitimini.
Ev telefonuma yetişemedi dudakların.
Benim için hazırlıyorlardı hep seni.
Gözlerin farkında değildi detaysal uçkurların cetvel santimlerini.
Yukarıda yazılanlardan çok önce,
akşamdan kalma bir halk otobüsünde gözlerinle karşılaşmıştık.
Kalçalarına yer vermişti hani genç bir çocuk.
İnerken de demirde sallanan askılıkta ellerini unutmuştun.
O zaman söylemiştim işte ojelerine.
YAPMA!
Hakkımızda yazılan bu kadar yazının altında,
şimdi seninle başbaşa.
Satarken günahı şeytana,
kasıklarından akıyor göz yaşlarım.
O zaman da söylemiştim sor ojelerine!
Şiirin alt tarafı bomboş.
Kapımı giremeyeceğin kadar aralık bıraktım.
Kendini parçalayarak sok ve gir,
ben bekleyeceğim.


NEYZEN EMRE TOMBUL

24.11.2009

00:30

DERİN KUYUDA SERMEST

Kalktığım saattir güneş.
Ben hep en çirkin adam olarak çıkarım evden dışarı.
Önü park halinde arabamın, kıçı orada burada....
Bana yapılanlar dahada umarsamıyor insanları!!!
Çok derinlerden geliyor, duyamıyorum artık salyangozların yeni şarkılarını.
Alfabenin suyu çekilmiş, konu başlıkları iktidar.
Derdin mi var? Onu bitirecek bir tane daha!!!
Ellerde bitti, ayaktırnaklarımızı yeme zamanıdır şimdi.
Yattığım saattir güneş.
Uykumda birkaç kişi arar, içine kapanmış telefonumu.
Ben hep en güzel adam olarak girerim çift yastıklı yatak iznine.
Güzelliğime saplanır göz kapaklarının kirpik okları.
Bana yapılanlar daha merak konusu!!!
Alfabemiz şehit kanından yıkalı, satırbaşları iktidar.
Çayımda kocaman balondan gözcü!!!
Ellerde bitti, ayaktırnaklarımızı yeme zamanıdır şimdi.

NEYZEN EMRE TOMBUL

26/10/2009

İSTANBUL.....

İstanbul doğuyor gözlerime....
Rüzgârın poyrazını önüne almış....
Bir şehir yerleşiyor haritasına coğrafyanın.
Ün sahibi çok meşhur olacağını, dünyanın hayranlığını kazanacağını bilmeden.
Boğazıda alacakmısın birdaha yanına?
Sarıyer, Kireçburnu, Yeniköy, İstinye, Emirgan....
Rumelihisarını seyredecek mi yine tam karşıdan Anadoluhisarı.
Bir İstanbul şiiri yazamadım gitti!!!
Necip Fazıl, Orhan Veli, Nazım Hikmet gibi.
İstanbul doğuyor gözlerime....
Rüzgarın lodosunu arkasına almış genç bir şehir.
Çoktan çok meşhur olacağını bilmeden.
Manzaranda kimleri oynayacak bu sefer!!!
Ermenisi, Rumu, İç Anadolu, Güneydoğu Anadoluyu, Ege, Akdeniz ve Karadenizlisini davet edecek misin göstermeye güzelliğini.
Turistleri ağırlayacak mı yeniden Sultanahmet.
Sirkecide trenler dinlenirken....
Depreme dayanıklı, ahşap evlerinden gelecekmi yine tanbur sesleri.
Bir köşende bir daha ney üfleyebilecek miyim.
Boğaz çocuklarınıda dizecek misin düşünen balıkçıllar gibi deniz kenarlarına!
Bir İstanbul şiiri yazamadım gitti!!
Necip Fazıl, Orhan Veli, Nazım Hikmet gibi.
İstanbul yaşlanıyor gözlerimde.
Uçak olmuş teyyareler gibi.
Rüzgarlarla hiçbir işi kalmamış.
Senin artık İstanbul olmadığını söylüyor bir büyüklerim.
Bir İstanbul şiiri yazamadım gitti.
Necip Fazıl, Orhan Veli, Nazım Hikmet gibi.

NEYZEN EMRE TOMBUL


22/04/2009


...OYALA SEVDİĞİNİ...

Son bir sigara içip kalkalım.
Hayır kalkmayın, radyoda güzel bir şarkı çalacak.
Tamam şarkıyı dinler öyle kalkarız.
Lütfen kalkmayın, TV'de Oscar ödüllü bir film başlayacak...
Seyredelim bari!
Film de bitti biz artık kalkalım.
Şimdi kalkarsanız beş yıllık ilişkiler bitecek!
Peki, beş dakika daha oturalım.
Size doyum olmaz, biz gidiyoruz.
Ne olur gitmeyin! Beraber gitmeyelim...
En fazla bir sigara daha içer gideriz.
Gitmeyin!
Peki ne yapalım?
Şiirin başına dönelim!
NE OLUR BİRLİKTE GİTMEYELİM!!!

NEYZEN EMRE TOMBUL

28.05.2009

...KİRPİKLER RÜZGARA EMANET...

Ömür düşe çıkmış bir öykünün, ağırlığınca yayılıyor zamana.
Kıpırdadı kirpikleri, danaya çan meclisi.
Münir Hocanın az gürültülü kısığından, küpe kulakların isim neş'esi.
İkram senelerimizin, akıntı üzeri keyifleri...
Ömür düşe çıkmış uykunun, ağırlığınca devam ediyor yayılmaya!
İki bin on'a dokuz bitti, Önbayraktar'la barışmadık daha!
Aracılar adakları seçiyor.
Çan meclisi sessiz...
Çok kan akması gerekecek, kurbanında bayramın!
Ömür düşten dönüyor küçülmeye.
iki cümleyi hala geçemedik.
Gülüyoruz!
Kırkpınar güreşlerimiz karantina altında.
Sen beni yine bulduğunda, düşünde ömrünün.
İlham kaynağım rakı ve sende ki anasonsuz hallerim olarak kalacak!!!

NEYZEN EMRE TOMBUL

25.09.2009

17:49

MASUMDUK....


Der ki Neyzen; geleceğe güvenme! Ondan bir şey isteme.
Hala çocukluğun elinde, eski bakir aşkların geçiyor gözlerinin önünden...
Annen baban hala hayatta.
O zaman Dilara daha evlenmemiş, bakkalın torunu elli kuruşa gündelik çalışıyor.
Daha aşık olmamışsın, henüz Ney'den ses çıkmıyor.
Sahne tozu hapşırık yapıyor...
Geleceği bekleme! Geçmiş gözlerinin önünde.
Dedemin ahşap evindeyim şimdi, dedem öleli çok oldu...
Babaannemle bir odada sukûn...
İslamın şartlarını öğreniyorum.
Yarın okul yok... Gece uzun.
Çok tekrar ahşap evde başka birgün.
Fatihayı öğrendim bugün.
Derken aynı yastıkta babaanne ve torun.
Sûreler küçüğün beyninde bu ne üslûp bu ne yorum.
Gün bugün; artık öğrenmiyorum.
Ders bitti!!!
Babaannem hayatta! Ama beni hatırlamıyor.
Dedemden kalma ahşap ev çoktan satıldı.
Ev inşaat halinde, yapı durduruldu.
Ne babaannem artık o evde ne dedem.
Ne de babamın halasının kızları.
Manzaraya takdim edilmiş, her türlü resmin içinde yer alan Boğazın ahşap kızı artık boş.
Kimselerin girmeye bile cesaret edemediği, terkedilmiş ruhlar evinde bakkalın torunuyla, neyzen cirit atıyor!
Alabildiğine şarap şişelerinin artık sözü yok.
Çünkü boş!!!
Makamsız şarkılar Neyzen'in başpâresinden kuşbakışı boğazı yakıyor.
Benim çaldığım Ney Dilarayla ip atlıyor.
Benim söylediğim söz, Esra'yla saklambaç oynuyor.
Bugün yazdığım şarkı Nuray'ın ağbisi Koray'dan dayak yiyiyor!
Ne çalsam ne söylesem ne yazsam.
Bakkalın torunu Metin beni çok seviyor.
Masumdum, masumduk, masumdun
uz, masumdular!!!

(Bizim istediğimiz çok uzun yaşamak değildir! Yaşadığımız kadarıyla severiz.)

Bu şiir; Sezen Aksu'nun "Masum Değiliz" şarkısına düettir.

NEYZEN EMRE TOMBUL

YİNE MART 2007

BABAM ENSEMDEN SEVERDİ BENİ!!!


Bütün kirli çamaşırlarımı döktüm er meydanında.
Sesim tamamen kısıktı.
Neyim de bana uydu.
Avukatlar karşı tarafındı.
Davacılar ilk kez geliyor gözlerimin önüne, ağlamak istiyorum bu gece.
Anlat dediler işaret ettim!
Şahit bakkalın torunu konuşuyor:
Uzun vadeli intihardı bizimkisi.
Taksit yaptık ölümle! Kredi kartı yok.
Hiç doktora gitmemekti, sessiz kalmaktı anamıza edilen küfürlere.
Şarap şişesinin dibinde, gözlerimiz kapalı nefes tutmaktı belki de.
Ağlamak istiyorum bu gece!
Maziyi hatırlamakla mı, anmakla suçlanıyorum bu gece.
Hele Hisarüstünden sekiz çizerek, bir inişim vardı ki denize!

Yolda yavru bir kedi önümü kesmişti.
Beş dakika önce gördüğüm, topal köpeğin üzüntüsünün tesellisi olmuştu, tüyleri saçlarımdan güzeldi.
Bir gözü kördü, yanına yaklaşılamayacak kadar ürkekti!
Sözlerimle sevmiştim onu, tatlı söz yılanı deliğinden, yavru bir kedinin kalan tek gözünü kapatmaya yetiyordu.
Ya günahın bana işlemediği okuma-yazma yılları, süt dişlerim nerede Hakim Bey?
Unutamadım matematikten söküldüğüm çift dikişleri.
Çocuklar ara mahallede top oynarken, unutamadım babamın emir komutasındaki, ödevini yapmadığı için (eşşek sudan geldi) dayak yiyen, yaşı tutmayan on yaşındaki askeri!
Hakim Bey Babam ensemden severdi beni! Yine saat on iki, ağlamak istiyorum gibi.
Şahit bakkalın torunu konuşuyor:
Bildiğimiz soruya parmak kaldıramamaktı bizimkisi.
Taksit yaptık matematik, fen, coğrafya, res
im, işteknik ile hiçbirini ödememekti amacımız.
Kafayı yastığa koyduğumuz zaman, huzurla uyuyabilmekti istediğimiz.
Babayla oğul arasına bir şiir girmek üzere, ağlamak istiyorum bu gece.
Askerden döndüğümde annem saçlarıyla karşılamıştı beni, sevgilim altı ayın özlemiyle.
Umudun en acıklı film'i hasılat rekorları kırıyor göz bebeklerimde.
Biraz yeşil sonra mavi oluveriyor.
Kuru bir yaprağı ıslatmış gibi ağlıyor defnedilmiş hatıralar....
İsmim Neyzen Emre ağlamak istiyorum bu gece.

NEYZEN EMRE TOMBUL

20.04.2008

ÇIK.....


Sen oralardayken geçip karşıma saatlerce oturur bu kediler.

Sen oralardayken hep, kırlangıçların yukarıdan nazire yapmaları bana.
Var bu kırlangıçların bir bildiği, kedilerin de....

Sen oralardayken yarı yolda bırakır "yaralı güvercin", ilet selamımı.
Salep dudaklı genç bir kız, gözleriyle yardım eder iki masa öteden bitmesi için şiirinin bana!
Var bu kızın bir bildiği, kedilerin,kırlangı
çların da....

Sen oralardayken, reşit olmamış bütün kızlar adaylığını koyar kadın olmaya!
Gemiler açık denizde tornistan!
Ben yağmurlarını tutar, hıçkırık analar içlerinde.
Var bu gemilerin bir bildiği genç kızların, anaların da.

Sen oralardayken hep trafik olur, bu iki köprüde de.
Elde oltalar, ya sabır... Bir boş bir poşet çeker.
"İstanbul yıkıldı" sil baştan yapıyorlar!
Bütün meyvelerin yarısı elma yarısı armut.
Yetmişlik dede seyfi, baba mesleği dilenciliği bıraktı.
Var bu arabaların gittiği bir yer.
İstanbul'un, el oltalarının, ağaçların dede seyfinin bir bildiği.

Sen oralardayken geçip karşıma saatlerce oturur bu kediler....
Kırlangıçların da yukarılardan nazire yapmaları hep bana.
Genç kızlar adaylığını hala çekmedi! Gemiler tornistanda!
İstanbul yıkıldı eskisi gibi yapamadılar!
Bütün pazarlarda sebze, meyveler armut ve elma.
Dede Seyfi açlıktan öldü!
Var benim bir bildiğim: tık tık.
Elma dersem çık, armut desem yine çık....

NEYZEN EMRE TOMBUL


27/04/2009

YÜZÜK PARMAĞIN İLK BOĞUMUNDA

Bak yapraklar düşüyor,
Ağaçlar yavaş yavaş atıyor elbiselerini üzerlerinden
Görünen her şey kış habercisidir,
Yapacak çok işimiz var, vakitli git evine,
Baban yarından düşmesin.
Hep birbirine benzeyen kadınlar aşık olur gözlerime,
Benzemiyorsun onlara ilk defa sen.
Tez vakit git evine
Toplayıp, çarpacağımız çok yıldız var gökyüzünde
Baban yarınımızı bölmesin.
Bir ev gördüm bugün sevgilim
Satılıktan yeni yırtmış, hatırası maktûlün
Geride kalan bebelerinin, ileride kuracakları,
Cümlelerin, kafiyelerinin, yüzü suyu hürmetine,
Alamadım nüfusu üzerime.
Aşkım bulaşma bu gece sen kimselere,
Baban yarınımızdan düşmesin.
Bütünüm, nefesim, içime çektiğim tütünüm
Bugünümü nereden bileceksin!
Neyzenler güneşi geceden sıkarlar, suyunu sağarlar,
Tadına bile bakmazlar.
Sen evinde kal bugün şu sıralar,
Baban bizden düşmesin.
Demedik mi sözümüz söz diye, çağırmadık mı cenazemize.
Tanıştırmadık mı annemle,
Kardeşimin geç kalmış onayı, babamın desturu...
Her şey ilk erguvan mevsiminin habercisidir.
Evinde kal sen bu kış şu sıralar,
Baban yazımızdan düşmesin.

NEYZEN EMRE TOMBUL

17.11.2008

03:00

BENİ RAHATTA DİNLEYİN!

Çalı çırpı her şey ayakta, onlardanım bu aralar.
Uykular, dinlenmelikler alacaklılarım.
Bir yeşil uykuyu taksite bağladılar.
Ben çok yorgunum, bugün şu sıralar.
Dost, düşman, iyi, kötü çirkinmelikler ayakta!
Kıçını dönmüşler, Boğazın çocukları okyanusa.
Gelin, güvey gerdekler havada.
Her tohum ana rahminde yarışta, bitişte hepsi bir numara!
Ben dahada yorgunluğum kadarıyla.
Dualar serzenişte, ölüler ayakta.
Ben dudağa değmemiş sigara gibiyim, bu son zamanlar parmak aralarında.
Kül aşağı duman yukarıya!

NEYZEN EMRE TOMBUL

04.12.2008

-GECE GÖZLÜKLERİ-

Dün de o günlerden biriydi.
Taksimden otobüse bir âmâ bindi.
Gözlerinde ilk sevgilisinin sûreti, beyninde on iki durak, parmakla sayılacak.
"Daha da" fazla belki, geçici adresi Rumelihisarı Boğaziçi Güney Kampüsü.
Dilinde merhum Kâni Karaca kasidesi, gözünde gece gözlükleri, camında son sevgilisinin sûreti.
Adı Ayhandı Soyadı âmâ!
Dün de o akşamlardan kalmaydı.
O BENİM ARKADAŞIMDI!
Seslensem duyardı!
Bir şiirime hıçkırarak ezbere ağladı.
Dün de o günlerden biriydi, Taksimden otobüse bir âmâ bindi.
Gözünde gece gözlükleri, camında aynı kadının sûreti.
Okumakta olduğunuz bu şiiri, şiirini, göğsünü kabartmadan! parmaksız, hiç göremeyecekti!

(Bu şiir,herşeyi görebilen silme körlere de dokunarak, Boğaziçi Üniversitesi son sınıfta okumakta olan,

gözlerini sonradan kaybeden Ayhan kardeşime ithaf edilmiştir.)

NEYZEN EMRE TOMBUL

29-07-2009

22:08

BEN KAÇAR.....

Her mısranın sonu uçurum kenarı.
Şiir kaçar ben kovalar.
Tek tek harfleri kestirip gözüme, atarım serpmeyi üzerlerine.
Cümleler, kafiyeler kaçar ben devrik kovalar.

Dizeler dağınık kağıdım panik.
Konular kafamda bölük pörçük.
Güne beş var gece yenik, şiir kovalar ben kaçar.
Ben kaçar şiir kovalar.

Yeni bir gece henüz devrilmemiş şişe, tabakta mezeler
Münir Nurettin eşliğinde. 

Biter mi Nazım'ım bu şiir bu gece.
Kalem kaçar ben kovalar.
Ben kovalarım kalem kaçar.

Çın sesini duydum, rakı suyuma tosladı.
Edebiyatta Matematiği kimler çıkarttı.
Bir'le bir'i topladım sen ile ben çıktı.
Şu yan odada ki yatak nasıl da içime ısındı.
Ben uyudum şiir yuhalar.
Şiir saldırır ben kaçar.

NEYZEN EMRE TOMBUL


02.12.2008

"İLHAM PERİSİ"

İlham-i yi gördüm dün gece rüyamda.
Sıkı bir şiire hazırlanıyordum.
Bir tane bira almış, beni seyrediyordu!
Konsantrasyonumu da bayağı bir bozmuştu.
Odam da çerçevelenmiş şiirleri işaret etti sonra bana.
(bunlar ne güzel şeyler bensiz mi yazdın bütün hepsini) dedi.
Dikkatim iyice dağılmıştı.
Bir an aklımdan İlham-i de şiir yazıyormudur diye geçti.
Yazıyorsa eğer onu o an yakalayıp, davul çalmak istedim tam karşısında!
Bir mucize oldu hemen sonra, bozuk bir suratla ayağa kalkıp, ince bir ifadeyle...
"Ben arka odaya geçiyorum" dedi.
Ama temelli gitmedi!
İlham-i yi gördüm dün gece rüyamda.
Aynı evde ayrı odalarda sabahladık onunla....

NEYZEN EMRE TOMBUL

26.03.2008

SAKLAMBAÇ!!!



Önüm Yunus arkam Mevlana
Sağım Fazıl Solum Süreya
Saklanmayanlar anasayfaya

Gözümdeki yaş sevgilim Şehnaz
Neyim Şah makamım Dûgah
Gözlerim yeşil saçlarım sarı
Önüm arkam sağım solum sanatçı
Saklanmayanlar şarkı

İçkim rakı assolistim Bekir Sıtkı
Son kitabım Yahya Kemal Beyatlı
Köyüm Hisar takımım Ayyıldızlılar

Önüm arkam sağım solum
Beş
Dört
Üç
İki
Bir
Saklanmayanlar Şiir

(Saklambaç oynayan kaleye mum diksin)

NEYZEN EMRE TOMBUL

MART 2007

SABİHA...

Hani bir vesileydi tanışmamız, farzet ki hiç tanımıyorsun beni.
Belki bir vapurda tesadüfen geçmişizdir, Beşiktaş'tan üsküdara yan yana.
Ya da karnın büyük gözükmüştür gözüme, otobüste yer vermişimdir sana.
Adını da öylesine salladım oysa!
Ah! Sabiha bir şey mi diyecektin bana.
Hani bir armağandı buluşmamız, tut ki hiç kavuşmamışız.
Baban evden mi kovmuştu! Ananı alıp, iftar programımı dinlemeye gelmiştin Taksim çadırına.
Yolumuz kesişirken Galatada, Beyoğlu yalnız ikimizin üzerinden mi geçmişti bir tramvayla.
İsmini de ilk ben söylemiştim oysa, çokça kulağına.
Vah! Sabiha bir şey mi demiştin bana.
Hadi bir yanılmaydı hayatın bize tanıdığı, belki bir provaydı son tekrarı.
Rumelihisarın'da, tesadüfen sokağının çıkmazında, adres mi sormuştun saçlarıma.
Kale Çaybahçesinde anket mi yapmıştın gözlerimle...
Balık mı almıştın benden, esmer indiriminden yararlanarak.
Denizi de ilk'in ben göstermiştim sana.
Ah! Sabiha Vah! Sabiha bir şey mi dedin bana.
Hani bir vesileydi, farzet ki hiç!
Armağandı, tut ki hiç!
İftar çadırı, vapur, tramvay, otobü
s, anan, baban... Sabiha ne söylemiştin kulağıma.
Beyoğlu, Galata da bir şey mi demiştim kulağına.
Rumelihisarı, çıkmaz sokak...
Saçlarım, gözlerim Sabiha...
Denizi ilk kim göstermişti sana!
Ah! Sabiha Ah!

NEYZEN EMRE TOMBUL

13.11.2008

DOĞUMGÜNÜM!!!

Sene 16 Haziran 1977 şimdi bu saatte henüz yokum!
Yıllardan çok önceydi, yarından da.
Tanrının kendinden bir parça verdiği bir ruh girer, etten bedene.
Bellekte olmayan pazarlıkla, kısa süren.
Neden dünya benden önce yaratılmıştı?
Denizler, ağaçlar, bulutlar.
..
Gözümde sadece bir anlık keyiften öteye geçmezken.
Benden önce ve düşümden fazla yaşayacaklardı.
O kadar çok seviyorum ki Tanrım seni, bana emanet ettiğin parçaya sığınarak bu kadar düşünebiliyorum.
O kadar özlüyorum ki seni! Bu yüzden iyi bakamıyorum emanetine.
Üzüyorum ailemi, hasta annemi, üstüme saldığın aşklara kızarak, her türlü zıkkımı içerek.
Bugün yine yirmidört saati saniyelere böldüm, seni zikrediyorum güzel ALLAHIM.
Annemin sancıları yine başladı, yarın bir kere daha doğuyorum, otuziki senemi sayarak.
Gözlerimde çoğalıyor her bir sevdam, yine sana bakarak.
Tenimde sönüyor her bir izmarit, ateşi arkasına alarak.
O kadar inanıyorum ki Tanrım sana!
Bir daha ölecek kadar.
Yıllardan çok önceydi, söz henüz yeni verilmişti....

NEYZEN EMRE TOMBUL

15/06/2008

!KARABASAN!

Gece saat dördüm dört.
Saati görmüyorum, yelkovanın tıngırdamasından biliyorum!
Şiirden döndüm, yatakta uzanıyorum, uyumuyorum.
Bir adam çullandı üzerime, bütün bildiklerini baktı yüzüme!
Yüzü kir beyazı, dona kaldı gölgesi, korkumun siyahı.
Bir adam boğazladı dün gece beni, korkudan gribim kaçtı.
Ruhumun etkisiz çırpınışı, darağacına takıldı en derin uykunun yaprak rüyası.
Bir daha ıslattım otuz yıl önceki pikemi, çarşafımı.
Gece saat dördüm dörttü!
Bir adam boğazladı beni.
Yirmi parmağının izi hala üzerimde.
Şiirden gelmiştim, uyumuyordum.
Bütün bildiklerini baktı yüzüme.

NEYZEN EMRE TOMBUL

21/04/2009

HER ŞEYE RAĞMEN.....

Boğaziçinde akşamdan kalma bahar.
Tutkulu bir yağmur bekleniyor bu aralar.
Yaralı güvercin, her şeye rağmen yer çekimine meydan okumaya devam ediyor, her şeye rağmen...
Karnı yarı aç, öbür yarısı da aç.
Minik ayağında, geçen yazdan kalma misina.
Kaç kere firar etmiş yarım aklıyla, cenabet avuçlardan bilinmez kaç kere.
Boğaziçinde benden kalma gökyüzü.
Yarına bağlanır mı bulutlar?
Aynı yerlerine dizebilir miyiz tek tek yıldızları!
Ya güneş bugün doğmazsa!
Bir daha göremezsem annemi.
Sevgilim yine giderse her şeye rağmen...
Boğaziçinde akşamdan kalma bir fasıl.
İçmez ben olmadan bakkalın torunu, ben ney'imle her sofraya meze.
(Ramazanda da ben varım)
Saki içki getir!
Yaralı güvercin bir kanadı kırık yerde.
Ayağında misinadan bilezik, nefes almaya çalışıyor her şeye rağmen...
Üzüm suyundan kan akıyor boş midelere.
Tutkular, kaçak aşklar...
Kaç kere kaçacaksın benden, bak yaralı güvercin kollarımda öldü!
Daha kaç kere seveceğim seni, her şeye rağmen kaç kere....





NEYZEN EMRE TOMBUL

05/03/2008

TEK!!!

Bu öksüz akşamların sahibi sen misin..
En sevdiğim şehir, siyah tennure giymiş bir semazenin eteğinde zikrediyor.
Bir yıldız daha söndü, ışığı gözlerimin önünde ruhu mestediyor.
Şu deli esen rüzgarların sahibi sen misin..
En sevdiğim kadın, şu dağın gölgesindeki bir uçurtmanın eşliğinde arşa yükseliyor.
Bir savaş daha bitti!

Külleri sayfalarımı yakıyor. Ey Tanrım! Zeminin, zamanın, içinde nefes alan kuru kalabalığın, içi beni, dışı denizleri yakan, o gözlerin de sahibi sen misin..
Bir hayal ki en büyük umutlara sarıldı.
Büyük bir gemi, küçük koylara sığındı.
Bir kamış ki en büyük sırlarla sulandı.
Neyzen'in nefesi, iblisi(!) bile yakıyor.

NEYZEN EMRE TOMBUL

28/05/2007

İKİ ÖLÜ

Dalgalarla gelirdi kumsala.
Çöpleri, pet şişeleri eleyip, kolibasillerden geçip gelirdi bana.
Aysız gecelerde yakamoz olup dağılırdık, tüm denizlerin karanlık sularına.
Düş olurduk yarı uykuda bir gözü açık!
Köstek olurduk zamana, bir ayağı kırık!
Güneşle gelirdi tekkeye.
Kem gözleri atlatıp, nazarlardan, nefsinden geçip üç kiloluk ruhuyla gelirdi bana.
Bir kamışa iki nefes olup üfledik.
Mühürlenmiş kalplere dağıldık, hu sesiyle tüm kainata saçıldık.
Bir sikke altında iki ölü.
Bulutlara pres yapıp rüzgarlarla gelirdi mezarına.
Gülü bülbüle bırakıp, sıyırarak geçip, misk-i amber kokularıyla, papatyalarla baharla gelirdi yuvamıza.
Galata da diriliş; tekke de aşk randevusu.
Bir tennure altında dört bacak, bir sikke altında iki ölü...

NEYZEN EMRE TOMBUL

20/02/2008

ARDINDAN TERS KÖŞE

Ne vakit gölgelensen üzerime, bir mumum daha erirdi.
Hayalin ne zaman çöreklense soframa bir büyük daha biterdi.
Mümkün mü güzelim! Bir daha içsek o pınardan aynı bardakta zehrin şarabını.
Ahşap evin bahçesindeki eriğe dalsak çıplak ayaklarla.
Ben ceviz ağacından düşsem koluma sarılacak iki aylık alçının üzerine, sen gülsen yine bana.
Kaybettiklerim çoktu onun bulduklarından.
Ne vakit deli bir çift göz görsen hayatını verirdin, ben'se gözlerindeki bütün Aşkları toplayıp koleksiyonuma ekledim.
Ne zaman meyhane köşelerinde sarhoş olup çıkıp gitsen o karanlık adamlarla, ben dudağına değen çatal bıçakları topladım arkandan.
Arkama baktığım her şey yine de güzeldi seninle!
Hatırlar mısın, bir gün günün doğumunu seyredelim, boğazda olsun demiştin.
Arkasından uyumak yok ama demiştim, gemilerin nasıl traş ettiğini seyretmiştik boğazın sularını.
Satıh bembeyazdı, balıklar ilk kez hazırlanıyorlardı bizim için ıslanmaya.
Şunu şöyle bilesin! Ne zaman girsen aklıma bembeyaz bir sayfa daha kirlenecek adına.


NEYZEN EMRE TOMBUL

25/05/2008

Takipçiler

Blog Içi Ara